11 Mayıs 2009 Pazartesi

Felsefecilerle olan son toplantıda bir ara Lynch tartışmıştık. Konu Lynch olunca ortak bir noktada birleşip kapanmıyor (gerçi o kadar çok konuşuyorlar ki bir konuyu kapattığımızı hatırlamıyorum) ama son olarak şunu sorduğumu hatırlıyorum; nasıl oluyor da bu adamın filmi bana hiç bir şey anlatamamasına rağmen beni oturduğum koltuğa çiviliyor ve ben gözümü kırpmadan nefes bile almadan o filmi izleyebiliyorum? (inland empire)

Bakalım o ne demiş...

Hiç kimse kendini tekrarlamayı sevmez ve aynı şeyleri yapmaktan hoşlanmaz. Fakat herkesin kendine has zevkleri esir olduğu duyguları vardır. Öncelikle bunu kabul etmeliyiz. Her film yönetmeni bir gelişim, bir değişim yaşar. Fakat bu gelişim süreci uzun bir süre içinde gerçekleşir. Yani sanıyorum ki her şeyi oluruna bırakmalıyız. Mesela ben çok değişik tipleri, çok özel konuları seviyorum ve benim de bazı saplantılarım var. Örneğin fiziksel temasla ilgili her şey beni büyüler. Bu nedenle filmlerimin çoğunda aynı şeylerin sık sık tekrarlandığı görülür. Blue Velvet, Twin Peaks, Lost Highway' deki kadife perde gibi. Fakat bu asla planlanmış bir şey değil. Bunu her zaman sonradan gerçekleştiririm. Bu konuda hiç de kafa patlatmaya değmez. Yani kendiliğinden oluşur ve yeri gelince kullanılır. Eğer gerçekten aşık değilseniz hiçbir konuya hevesle girişemezsiniz: Bazı kadınlar sarışınları sever ve esmerlerle ilişkiye girmekten kaçınırlar, ta ki hayatlarını değiştirecek esmere rastlayıncaya kadar. Sanıyorum ki bu sinemada da böyle. Bİr film yönetmeninin seçimleri onun saplantılarına bağlı kalıyor. Ancak bu onun sakınması gereken değil, aksine üzerine gitmesi gereken bir durum. İnsan kendi saplantılarını bilmeli ve onları kabullenmeli.


Hiç yorum yok: