bu cümleden sonra "sabah olmasın" diyesim geldi. Az önce not defterine yazdığım gibi;
az sonra, uykuya daldıktan belki yedi saat sonra gözümü açtığımda hala karanlıksa...
ve ben bu karanlığa aldanıp tekrar uyursam diğer herkesin yaptığı veya yapacağı gibi...
uykusuzluğumuz bizi uyandırırsa, nihayet
ama hala karanlıksa...
can! Çoşkularından yola çıkarak bir şeyler yazmamayı ne zaman öğreneceksin!
öf böyle bir film vardı galiba. evet evet dark city miydi ? böyle miydi o? Daha fantastikti sanırım. İzlediğimi ve beğenmediğimi hatırlıyorum. Yalnız, o film sahne süresi en kısa film sanırım değil mi? İki saniye miydi ortalamada... Klipte yapamadığımı... ya aslında bu yapamamakla ilgili değil... Yahu ben requem for a dream isimli filmi yarıda bıraktım çok sıkıcıydı, fanatikleri var, akıl sır erdirebimiş değilim.
aklıma bir film geldi. pardon film değil, bir şey geldi sadece. o da şu; galeri çekimleri ilk olacağı için o ayakkabının zaten sa....... yazasım yok, sıkıntıma çare olmadı bu da. national geographicteki zaman-mekan belgeseli beni bu hale getirdi. rüyamda solucan deliği bulmak istiyorum. az önce gerçekten bir şey istedim yüce varlıktan. Şu atlas okyanusunda kaybolan uçağı Allahım! lütfen! uzaylılar kaçırmış olsun!
büyük harf yazımı konusunda neden bu kadar lakayıtım acaba?
Mario Levi, geçen gördü beni, Ya Can! okudum! dedi. Ne güzel yazmışsın. "Dedim alıntı mı yaptı acaba filan!"
şu son yazdığım cümleyi söyledi, gerçekten böyle dedi duydum, ağzının içinde geveledi ben de o bu cümleyi kurarken yere eğdiğim kafamı kaldırmadım ki yüzümdeki ekşimeyi görmesin. Yok abi ilkokuldaki resim öğretmeni herkes. Yine de iyi bir insan o.
İlknur, sevil, defne (ki bunlar alim insanlar olabilirler) isimli fakultemiz hocalarına gitsem desem ki. Hocam 5 milyon türk lirası hesabınıza para yatırdım. şu öğretmenliği bırakın. Kucaklaşarak evet derler. O an yok olurlar okuldan.
Kötü insan budur işte!
Ama Aykut Hoca'ya de, siktir lan der. Berrin Hoca gerçekten siker. Mario Levi tamam der, alır parayı sonra ikinci gün gelir tekrar okula dersine girer.
bunlar da iyi insanlar.
peki ben bu ayrımı nasıl yapabildim? Çok basit! İşte bizim kullandığımız artık ne anlama geldiğini bilemediğimiz samimiyet kelimesi varya, onun temel anlamını bilmem yetti.
Bu kelimenin anlamı şudur: üstlendiği işi gerçekten isteyerek yaptğına inandığımız insanların diğerleri üzerinde bıraktığı olumlu intiba.
Buradaki iş kavramı önemli. Aşk, sevgi, inanç, özlem böyle kavramların kimde olduğunu ve gerçtekten o insanda olup olmadığını fark etmek zordur hatta bilemezsiniz. Bunu kişinin kendisi de bilemez. Neden ki sahibi olduğu ve bir uğraş haline getirdiği aşık (ki bu kelime "benim işim aşık olmak", "benin işim özlemek", "inanıyorum daha ne yapayım" gibi cümleler kuran filozofların saçmaladıklarına dair bir atfım olsun) olma eylemini kıyaslayabileceği karşıt bir eylemi ne kendi içinde ne de çevrede bulamayacaktır.
Herkes aşık olabilir ama herkes öğretmen olamaz. Öğretmen olmak için belli değerlerinin diğerleriyle yer değiştirmesi gerekir. Bir şeyleri gerçekten paylaşmak isteyen insan, "para" değerini ilk beş değerinden biri yapmayacaktır değil, bilinçsizce yapamayacaktır ki bu, öğretmen olup olamayacağını belirler o insanın. Öğretmen olmak isteyen insan şayet para kazanmak da istiyorsa aslında bir şeyler öğretemeyeceğini içten içe bilmektedir. Parayı, o mesleği üstlenenler kazanmaz, daha doğrusu minimumu kazanacaklardır onlar. O meslek sayesinde zengin olanlar, işinin virtüözü olmuş olanlardır. E işletme okuyanlar paragöz mü. Kesinlikle! Parayı işletmeyi öğreniyorlar ya da iktisatçılar... Ve bu kadar çok işletme öğrencisi olması içler acısı bir durumdur. Evet benim dediklerim genellikle bir üretim safhası ile alakalı. Gerçekten üretmek isteyenler üretebilir ve üretiminin tabii karşılığını alırlar diyorum kabaca. Öğretmenlerde üretirler. Onlar insanın en yetkin en gelişmiş halini üretirler.
kriz anlarında (ülkemizin içinde bulunduğu kriz de bu anlara sebebiyet veren önemli bir faktördür, çünkü ekonomiktir) bu maske takan soytarıların maskeleri düşmeye başlar. Çünkü herhangi bir şekilde meslek sahibi olmuş o insanlar artık para kazanamayacaklarını gördükleri anda ya da alışmış oldukları ellerine geçen miktar azaldığı için profesyonellikten tavizler vermeye başlarlar. İnsanlara daha kaba davranabileceklerdir artık. Surat asabileceklerdir.
İşte bu acınası durumda olanlar genellikle patronlar (evet, o insanlar patron olurlar (en büyüğünden bir medya patronu, ya da en basidinden onunla çalışan sanatçıları işçisi olarak gören lanet bir galeri sahibi) olurlar ve işiyle özdeşleşmiş insanlara kabus kusarlar.
Kısa filmde bana yardım edecek bir arkadaş bulamamamı neye bağlamalıyım? "İki sene önce" dedim anneme "kısa film çekmemi bekleyen insan sayısı çok fazlaydı sanki". O insanlar bana yardım etmek için hazır bekliyorlardı o günü. Gerçekten bana yardım etmek mi istiyorlardı acaba. Bana gerçekten yardım edecek birileri zaten kendilerini o filmin bir parçası olarak görmek isteyenlerdir. Can Kolukısa için oradayız denmeyecek yani! Yapacağım çekimde kendisi için bulunmak istemeyen kimde olmasın! En basidinden nasıl çekim yapılır gerçekten görmek isteyenler gelsin ne biliyim bir amacı olsun kendisi için...
Can'a kameraman olacağını söylediğimde gelmek istemesi ona olan saygımı ve sevgimi arttırmıştır ("düğün" nedeniyle gelemeyecek ama! Abi düğüne ya bak yine sinir oldum! Düğün'e gitmek nedir artık!). Neden ki Can vasfını ve yetkinliğini gösterebileceği bir ortamda bulunmak istemektedir. Ve artık buna hizmet etmeyen ortamlarda ve kişilerle görüşmek şayet kendi vasfını geliştirmek için harcıyacağı bir zaman diliminden vermesini gerektiriyorsa kesinlikle istememektedir. Bu yazdıklarımı Can'a yollayacağım. Umarım "evet abi aynen böyle" diyecek ama şöyle diyecek aslında.
"Ya yine gelirdim sonuçta ama, sıkılıyorum diğer türlü... Kameramanlık daha iyi tabii."
Ki bu adam süper kadraj alıyor. Tabii ki kameramanımdır! Ulan Kıvılcım'ı vokal ettim. Can'ı da görüntü yönetmeni yaparsam onlardan önce kendimi ihya olmuş sayacağım.
Ama şu gerçek, bir özeleştiri yapmalıyım burada, hayran olduğum kimseler var ya, onlara daha iyi davranmalıyım. Bir arayıp sormalıyım. Merhaba demeliyim. Nasılsın demeliyim. Bunları söylemek istemediğimden yapmıyor değilim ama. Burada yaptığım şey tamamen şımarıklık)
böyle umursamaz takılmaya devam edersem, yalnız kalacağım gerçekten.
esra'nın mailine cavap vermekle, cemburak'a ne zaman geliyorsun demekle başlıyorum. (bu iki insanın bir yılın dokuz-on ayını yurtdışında geçiriyor olmaları kötüymüş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder