13 Haziran 2009 Cumartesi

χαρακτήρας

neden yalnız başıma olamıyorum? Bu blogun adresini birkaç kişi neden biliyorsa işte o yüzden yalnız olamıyorum. iki sorunun tek bir cevabı var sanırım.

örneğin, kıvılcım gibi gidip masal evine oturamıyorum. kendime anlatıp kendimi dinleyemiyorum. neden? Burcu, yalnız başına interrail yapıyor. ben neden birilerini bekliyorum ve süreki bu işi erteliyorum?

muslukçu ile nasıl ki bir şeyleri kendime kanıtlama mücadelesini başlattıysam, bir gece yalnız başıma taksime gidip içiyor olduğumda bu mücadelemi sona erdirmiş olacağım. detaydan başladığım ve bütüne doğru, Can'a doğru giden, uzun sürecek zorlu bir uğraş benimkisi.

sevgilimi kıskanmadığımı söylüyorum, yüzüne karşı söylüyorum bunu. Ona söylediğim yalanlardan birisi. Neden ki, o ve onun gibi güçlü kadınları çok kıskanıyorum aslında ve belki de onlara duyduğum hayranlık yüzünden onlarla gerçek bir ilişki kuramıyor ve yalnızlığımı yüceltmeye devam ediyorum. Annemden, yarın tanışacağım ve henüz ismini bilmediğim kadına kadar çatışma devam ediyor olacak.

Geçen sene Burcu'nun kuzeni öldüğünde cenazesine gitmiştik sınıfça. Gencecik çocuk ölmüş herkes ağlıyor, tabii. Annesinin halini gördüğümde benim de gözlerim dolmuştu. İpek Seda filan verdiler ağıtı zaten. Cenazenin ortasında onlara dönüp şöyle demiştim; "arkadaşlar, Tolga, cenazesine bütün arkadaşları gelsin ve hatta arkasından ağlansın isterdi ama bu kadarını isterdi. daha fazlası onu üzer, hadi gidip içelim. " Burcu gülmüştü, onun kızarık suratını gülümsettiğime nasıl da memnun olmuştum.
Mezarlıktan çıkarken sürekli kavga ettiğim huysuz seda kulağıma "çok güçlü bir adamsın sen" demişti. Hiç bir şey dememiştim, bu cümleyi duymaya alışkındım.
Halbuki ona şunu demeliymişim;
"şimdi ben siz olmadan da gidip bir bara yalnız başıma içebilseydim işte o zaman güçlü bir adam olacaktım. Hayır Sedacım, ben sandığım kadar güçlü değilim."
İnsanlar gücü yanlış biliyorlar. en azından sözlükteki tanımı bana uymuyor.


önümüzdeki on dakika boyunca nofrostta patlamak üzere olan biramı açıp tarihin arka odasını izlerken,
arkamda bıraktığım on dakika boyunca neler olduysa, gelecekteki her on dakikada da aynı olaylar yaşanacak ve hayatım, ben güçlü bir karakere sahip olamadan, olayların akışına müdehale edemeden, altar egomun inşaa ettiği otobanda süratle geçip gidecek.

wim wenders, coppola, guy ritchie son yıllarda altar egoya kafayı takan abilerin hepsi andropoza girmiş adamlar. esra ile çektiğimiz filmde bile kadının içindeki altar erkeği göstermeye çalışmıştım. Oha andropoza mı giriyorum.

dövüş sahnesi çekmek istiyorum 30 plan dövüş sahnesi.
chaser'ı indireyim yarın gözdeyi kandırırım, frozen river yerine onu izleriz.

hayır, bak işte, iletişim eksikliğimin temel nedeni bilinçsiz bir şekilde konudan konuya atlıyor olmam...

Hiç yorum yok: