29 Ekim 2009 Perşembe

saygılar, sevgiler...

...Cinsenllik, kişinin kendisini farklılaşmış, ayrı bir insani varlık olarak tanımasını sağlayan, bu üçüncü türden yalnızlık deneyimine, korku ve kendinden kuşkulanma ögelerini kattı böylece. Korkulan ya da kuşku duyulan konunun, kişi için özel bir önem kazandığı, beylik bir psikolojik bilgidir. Tam da cinselliğin yarattığı kararsızlıklar, cinsel deneyimin önemini artırıt: Cinsellik sorunlu bir alan olduğu için, kendimizi tanımlamamız açısından daha fazla önem taşımaya başlar. Cinselliğin gereğinden fazla önem kazandığı; nefis tanımlanması ve tanınmasına ilişkin, yerine getiremeyeceği ve getirmesi de gerekmeyen görevlerin cinselliğe yüklendiği, Foucault ve benim paylaştığımız teorik ve pratikbir görüş sanıyorum.


Başlangıç için, son bir değinme daha: Bu cinsellik ve yalnızlık sorunuyla ilgili olarak, şöyle bir mantık yürütülebilir: "Unutalım bunu! Cinsellikten zevk alalım ve kendimiz üzerine düşünmeyi bırakalım!" Yalnızlıktan, neden bu yolla çıkılamayacağını söylemek isterim.
Yalnızlık ve biraradalık arasında doğrudan ilişkiler var: Eğer bir insan, yalnız olmayı pek iyi beceremiyorsa, başkalarıyla bir arada olmayı da beceremez. Farklılığın yalnızlığıyla, toplumdaki bir aradalık arasında ortak bir ritm vardır ve kendimizle yalnız kalma deneyimi, kısmen böylesine yaralandığı için, bu ritmi sezemiyoruz. Öte yandan, geçmişte mümkün olmayan bir biçimce yapayabiliriz de bu ritmi; çünkü Batı'nın burjuva toplumlarında çok büyük olanaklar açıldı: parçalı bir toplumda yaşamak...

Geçmişte pek çok toplumu bir arada tutmuş olan din, aile, iş ve cemaat gibi organik bağlardan kaçabilme fırsatı var günümüzde - tamamiyle olmasa bile en azından ortak bir ideal olarak var bu. Bugün organik olana sevgi duymadan da varolabilmeye başladık. İlk kez Durkheim'ın ayrıntılı bir biçimde değindiği gibi, dev bürokrasiler, artık organik dayanışma yoluyla kurulmuyorlar. Bütünlüklerini; aile, iş yeri, 18. yüzyılın kent ve köylerinde olduğu gibi, tek bir bünye içinde hatta fiziksel olarak birbirine bağlı değiller artık. Din, geleneksel Katolik ve Musevi yaşamında oynadığı bütünleştirici rolü oynamıyor. Bu değişimlere, toplumsal çöküş belirtileri olarak bakıp yakınmak yerine, onları kabullenebilir ve ne gibi yararlar sağlayabileceklerini görmeyi deneyebiliriz. Bunlar, hem yalnızlık, hem biraradalık açısından yeni olanaklar getiriyor gibi geliyor bana.

Organik bağların kaybı, toplumsal ilişkilerin giderek artan boyutlarda özgür seçim konusu olabilecceği anlamına geliyor. Toplumsal ilişkilerin anlamı, bir doğa, tanrısal yasa, organik zorunluluk şeması içine oturtulmadığı ölçüde artar. Ama parçalı bir toplumdaki kişinin bu seçme ya da seçmeme hassası kişinin kendisini, haklarıyla birlikte, özgün ve farklı bir varlık olarak nasıl göreceğini bilmesine bağlıdır. Psikolojik hakikatin ölçütü olarak cinsellik enflasyonu, bu tür bir nefis bilgisini karmaşa içine itti.

Richard Sennet (Telos Yayınları, -Micheal Foucault "Dostluğa Dair"- isimli kitabı.

Hiç yorum yok: