30 Eylül 2010 Perşembe

Hoşçakal

5 gün önce 53 yaşındaki bir arkadaşım elinde rakısı bir kafede oturmuş ağlıyordu. Derdi büyüktü. 14 yıllık arkadaşı onu terk etmişti. Hem de ecelin acı bir sürprizi değildi bu. Kadın kanlı canlı hayattaydı. Çok şükür sağlıklıydı. Fakat artık bu adamla görüşmek şöyle dursun sesini bile duymak istemiyordu.
Deniz'in yanına oturduğumda gözyaşlarını sildi bir mendil çıkardı sümkürdü: "Annen bana elveda dedi. Bir mucize yapabilir misin?"

4 gün önce 23 yaşındaki bir arkadaşım beni aradı. Genellikle kısık sesle konuşurdu ne dediğini zor duyardınız ama bu sefer telefonda duyduğum sesi daha çok boğulurken çıkardığı iniltilere benziyordu. Ne diyorsun, anlayamıyorum dedim. Bağırdı: "Ölüyorum Can! Bu duvarlar beni eziyor!" Bir saat sonra zilimi çaldı. Alkolün var mı dedi. Balkonda oturduk şarap içtik. Ağlaması geçtikten sonra anlattı. Üç yıllık sevgilisi Osman Selçuk Çolak'ı başka bir adamla aldatıyordu.

Dün gece 28 yaşındaki bir arkadaşımla Kadıköy'de buluştuk. Birinci biralarımızda güncel konulardan geyikler yaptık. İkinci biramızla beraber senaryolarımızdan sinemaya, edebiyata kadar uzayan bir muhabbete giriş yapmıştık. Yanımıza başka bir arkadaşımız da gelince siyaset ve tarih üçüncü ve dördüncü biralarımıza eşlik edecekti. Konumuz ne olursa olsun keyfimizi katladık. Gecenin sonunda bir kadın muhabbeti açıldı. Eski sevgililerden şimdikilerden bahsederken bulduk kendimizi. Konuyu değiştirmeye fırsat kalmadan yüzümüz düşmüştü bile. Geveze adamlar suspus olmuştu. Üstelemedik. Diğer arkadaşımızla vedalaştık.
Biz bir taksiye atlayıp evlerimize gidecektik. Dışarıda yağmur yağıyordu. Bir bira alalım bakkaldan şurada Rexx Sineması'nın önünde içelim dedi. "Dayanamıyorum" dedi. "Ciğerim ağzıma geliyor. Öyle bir haldeyim ki onun çocuklarını sevmek istiyorum ama sevmemeliyim, ondan ve doğacak çocuklarından nefret etmeliyim" dedi. Omzuma başını koydu ağladı.
Mustafa Cihat Budak'ın lise ikiden beri aşık olduğu kadın başka bir adamla evleniyordu.

Üç arkadaşıma da aynı şeyi söyledim: Bu hayatta bir erkek için en zoru babasının ölümünü kabullenmek, annesini teselli etmek, çocuklarına yemek götürememek falan filan bunlar değil. Bu hayatta en zoru; uğruna bütün bu herşeyi göze aldığın o kadına hoşçakal diyebilmektir. Bir erkek bunu yapabildiğinde erkek olur.
Şöyle bir mesaj geldi doğum günümde:

8,035 gündür
1,148 haftadır
268 aydır
22 yıldır hayattasın.


Sırf bu kadar zaman hayatta kalabildim diye kutlanılacak bir şey göremiyorum. Şu senaryo biter filmi kazasız belasız çekeriz. O zaman patlatırız en güzelinden bir şampanya.

23 Eylül 2010 Perşembe


“She was born in 1898 in a barn. She died on the 37th floor of a skyscraper. She was an astronaut.”
R.I.P. Mrs. Blankenship

75 + 25

Şimdi ben bunu yazıyorum ya bu sefer de içime ben bunu çekebilecek miyim korkusu düşüyor. Korku beni motive ediyor.

18 Eylül 2010 Cumartesi


yazamadığım zamanlar aklıma geliyor.

16 Eylül 2010 Perşembe

Mad Men birinci sezon sekizinci bölüm tam bir sanat eseri olmuş. Bu kadar mı iyi oyunculuk olur bu kadar mı iyi senaryo bu kadar mı iyi çatışma olur. Bir dizi bu kadar mı can kolukısa için yapıldığını hissettirir ona.


emeği geçen herkese platonik aşk besliyorum.