24 Ağustos 2010 Salı

Keşke çalsa şimdi dedim. Dream Tv de Punkart isimli program başlamıştı. Çaldı:

Foals "Spanish Sahara"

14 Ağustos 2010 Cumartesi

4 Ağustos 2010 Çarşamba

acılar yazmalardan daha simlidir
sen, bir ölümden güz yapan mimar!
yılgın, kıraç menevişten çocuklar
derin bir kadınçin halk resimlidir.

Hilmi Yavuz

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Sabah uyandığımda kafam rahattı. Peki neden şimdi kafayı yemek üzereyim? Neden her şeyim zor yoldan oluyor diye düşünüyorum. Klavyemi Can'ın rızası üzerine Kaş dönüşü alayım kararına şu an çok pişmanım. Bir şeyim de zor olmasın, bir şeyim de zor olmasın. Her şeyi iki kere yazabilirim, can sıkıntısına bire bir. Bir şey yapayım ve ne kadar kolay oldu diyeyim. Normalden kolay olsun işte. Unutması kolay olsun. Hatırlaması zor olsun mesela. Hani adaletiyim bakın bir şey isterken bir şey vermeye razıyım. Hayatımda kolay olan birkaç şey olsun yeter ki. Hayatım biraz kolay olsun artık. Haksızlık ediyorum size biliyoruma ama biraz ben isteyeyim artık. Sonra yine size kolay olsun. Ama ben sıramı savmış olayım.
Sabah uyandığımda içim ferahtı. Rüyamda saçımı kestiriyordum. Annemle bir alışveriş merkezi gibi bir yerdeydik. Aniden bir berber dükkanına giriyorduk. İsminin Ahmet olduğunu hernasılsa bildiğim bıyıklı bir adam beni sandalyeye oturttu ve sadece elindeki traş makinasını kullanarak saçımı kesmeye başladı. Neden makas kullanmadığını sorduğumda böyle daha kolay dedi. Bir şey diyemedim. Saçlarımın yanları neredeyse sıfır olmuştu. Ama nasıl olduysa çok beğeniyordum. Anneme Ahmet Abi çok iyi kesiyor dedim aynadan bakarak. O anda annem başka bir isim söyledi, aynadan adamın yaka kartına baktım şimdi ismi aklıma gelmiyor ama adı Ahmet değildi gerçekten. Utandım. Rüyaların biz sıradan insanlar tarafından analiz edilmeye çalışılması, rüyalarda gördüğümüz alegorik işaretlerin somutlaştırılmaya ve onlara gerçek hayatımızdan kulplar takmaya çalışmamız saçmalık diyordu Freud. Rüyada ne gördüyseniz onu görmüşsünüzdür.

Dün gece aç karnına yattığım için midemde bir sancı vardı. Annem kahvaltıyı hazırlamıştı bile, birlikte bir şeyler yedik. Sonra balkona geçtik. O zaman anladım ki içim kadar bugün hava da çok ferah. Bulutlar bana Avrupa'yı hatırlattı. Prag'daki bulutları... Güneş açarsa dedim Eda'yı arayacağım. Güneş açtı. Cemburak çekim iptal olabilir diye mesaj atmıştı ona biraz canım sıkıldı. Kaos'u aradım. 5'e kadar hazır olun benden haber bekleyin dedim. Gözde'yi merak ettim, telefonu hala kapalı.

Sonra Cihat aradı, beni entellektüel hazzını doyurmak için vibratör olarak kullandığını hissettiğim arkadaşım moralimin bozuk olduğunu ne hikmetse anladı. Gözde'den bahsetti, olur bunlar normal dedi, bir şey diyemedim. Bir dolu bir şey daha konuştuk çizgi roman mı yapmalıydı kafasındaki şu dahiyane (gerçekten de öyle) senaryo planını yoksa benim savunduğum gibi düz yazı şeklinde belki kısa hikayelerden mi oluşmalıydı ilk etapta?

Zaten bilgisayarım açıktı Phlip Glass dinleyesim de vardı. Youtube'dan açtım. Inbox'ıma bakayım dedim. İki gündür bir mail bekliyordum. Gelmişti. Kitap-lık Dergisi editörü bana bir mail atmıştı. Şiirim ilgisini çekmiş sağlıklı bir değerlendirme için daha fazla yazımı yollamamı söylüyordu. Amsterdam'da yazmış olduklarımdan bir derleme yaptım hemen; 4 şiir bir öykü (mahli'li olan). Uzun bir kontrol ve düzeltme işleminden sonra yolladım. Şimdi yollayacağı mail hakkında biraz endişeli ve oldukça heyecanlıyım.

Ve şimdi bunları yazdım kafam biraz daha rahatladı. Gidip şu Inception'ı izleyeyim umarım çok iyidir de ben ağlaya ağlaya tam bir arınma nasıl diyor siz salaklar, tam bir katharsis yaşarım. Eksik bir şey kalmaz.