17 Şubat 2010 Çarşamba

İlham ve Güzel Bir Kadın

Nerden buluyorlar bu akılları?
Nereye saklıyorlar bulduktan sonra?
Bize neden söylemiyorlar?
Nereye gidiyorlar bize sormadan?

Kuşlar,
Uçarak kaçıyorlar.
Ben koşamıyorum.

Mahli


Mahli lakablı şairin yazdığı son şiir buydu ve şiirin sonundaki nokta koyulalı beş dakika bile olmamıştı ki birisiyle konuşmaya başladı.

Yakışmaz arkadaşım sana. Senin yakıştırdıkların da bana yakışmaz. Bir daha hiç görüşmeyelim diyorum ve bunu peşinen söylüyorum, bak. Neden ki sen duygusal bir çocuksun. Söylediklerimden aşırı anlamlar çıkarabilir, ikimizi de üzebilirsin. Her şey çok basit ve uygulanabilir aslında. Bilmiyorum vicdansızlık mı bunun adı? Seni öylece bırakıp, gitmek... Ama öylece değilsin ki. Herşeyin benden fazla, her şeyin. Seni bırakan ben olduğum için kötü adledilen ben olmamalıyım. Beni çoktan bırakmalıydın. Hatta, madem açık konuşuyoruz, şu zamana kadar beni terk etmemiş olmanı senin sinsi planlarından birisi olduğunu düşünüyorum. Bir zamanın geleceğini ve o zamanda benim artık ölmem gerektiğimi farkına varacağımı biliyordun. Yani, beni öldürüp elini kana bulamaktansa benim kendimin cellatı olacağım günü bekledin. O gün bugün. Artık hareket etmeliyim. 



Telefon çaldı. Tiz bir ton, sık tekrarlı bir melodi... Olabildiğince minimal. Bu, Mahli'nin yaşadığı günün fon müziği olabilir. Gerçi, birazdan yeşil rekli telefon imgesinin üzerine baş parmağıyla basmaya karar verdiği an, müzik susacak ve bu güne hiç yakışmayacak olaylar vuku bulacak. Konuşma bittikten sonra yarısına kadar içtiği sigarasını söndürdü (onun için ne kadar değerli olduğunu bilemezdiniz). Mahli'nin öncelikleri kısa bir telefon konuşmasıyla değişti. Gidip yüzünü yıkadı. Odasını toparlamalı...
Bu sırada bir kadın Atatürk Havalimanın'da dış hatlar bekleme salonunda oturmuş, bir kitap okuyordu. Onun beklediği uçağı, yani 1960 sefer sayılı Amsterdam uçağını bekleyen altmış üç kişi vardı, bu sayının otuz'unu yirmi yaşını geçmiş kadınlar oluşturuyordu ve o kitap okuyan kadın diğer hepsinin güzelliğine eşit güzellikteydi. Mahli, işte bu kadını bekliyordu.

Şimdi bisikletimin pedallarına var gücümle asılmanın zamanı arkadaşım, Seni dinlemek istemiyorum. Hayır, Senden özür de dilemeyeceğim çünkü sabah söylediklerimde ısrarlıyım. Sen sinsisin ve benim hiç bir zaman iyiliğimi istemedin. Sen bencilsin, bedenimi hayal ettiğin bedene evirmek için elinden geleni yapmakta kararlısın. Bana derdini anlatmanı istemiyorum. Senin bir derdin olamaz. Tuvaleti yeterince temiz bıraktık mı sence sen onu söyle. Ne? Bulaşıkları yıkamadık mı? Neden hatırlatmadın peki, şimdi mi söylenir! Seninle konuşmamaya gerçekten kararlıyım artık, Sus. Cümle mi dedin, şimdi mi? Peki tamam neymiş aklındakiler?


Mahli, bisikletiyle hız yaparken aklına şu mısralar geliyor. Akşam, güzel bir kadınla eski ve ortası çökmüş bir yatakta uyurken, aniden uyanacak. Masasını üç ay önceki bir cinnet anında kırdığı için kağıdını duvara dayayacak ve biraz aradıktan sonra bulaşıkların içinde bulduğu tükenmez kalemle aklına gelen o mısraları yazacak. Bu şiir, eski ismiyle Mahli olarak bilinen Can Kolukısa'nın altına kendi ismini yazacağı ilk şiir olacak.

Burnuna tutundum ve çektim kendimi.
Bir kuş kadar hafiftim ve beni kolayca kaldırabildi.
Kaçmayı düşünen, duyularını kaybetmiş insansı varlık,
Unutuyor şiltelerin kokusunu ve
Sevdiği kadının göz rengini.

Kuşlar uçarak kaçışıyorlar.
Ben, sevgilimin yanında uyuyorum.



Can Kolukısa /17 Şubat, Amsterdam (*)






*Hala şiir yazamıyorum!