18 Kasım 2008 Salı

dizilere ait karakterleri izlerken başka dizi karakterlerine rastlasak?
Ne de olsa İstanbul'un her köşesinde geçen dizilerle doldu ortalık.
bir örnek;

Yaprak Dökümü dizisinde artık çok zengin olan Ferhunde'nin kendisine satın almak istediği araba, İstanbulun ünü plaboylarından Behlülün(soyismini unuttum, aşk-ı memnu) satışa çıkardığı araba olsun, buluşsunlar ( çok kısa bir sahne olsun ama ) Azman kadın ferhun yine azgın azgın baksın Behlül'e filan.
O zaman fiyatta anlaştık gibi bir diyalog geçsin.
Bir daha Ferhunde'yi gördüğümüzde Aşk-ı memnu dizisinde Behlül'ün sürdüğü arabayı Ferhunde kullanıyor.

gibi.

17 Kasım 2008 Pazartesi

jeff buckley

(bağırarak, melodik tonunda...)

"oh my tears are falling down as i try to forget
her love was a joke from the day that we met
all of the words all of the men
all of my pain when i think back to when
remember her hair as it shone in the sun
the smell of the bed when i knew what she'd done
tell yourself over and over you wont ever need her again"


***

Güzelimle geçirdiğim en güzel gecenin sabahında, O'na kahvaltı hazırlarken dilime dolanmış ve o an yarım yamalak söylemeye çalıştığım bu sözler, tesedüfen aklıma gelmiş değildi.

İnsan, bir labirentte kaybolmuştur. İsteyerek hevesle koşarak kapısından girdiği bir labirenttir orası. Labirentte dolanıyorum ben de. Çıkış yolunu bulan olmasın herkes bizimle kalsın.


Doğumgünün kutlu olsun.
Ekşi sözlükte öğretmen öğrenci diyaloglarıını okurken aklıma lise yılları geldi.
Lisede Battal isminde bir hoca vardı ve sürekli adam(öğrenci) döverdi.
Filmi yapılmalı.

13 Kasım 2008 Perşembe

Sabah 9:30 da kalkmam dersin 10:00 da başlıyor olması, o derse sadece bir kez gitmiş olmam, proje olarak ne yapacağımdan haberimin olmaması...

Ve bugün okula sadece Özgür arkadaşıma (severim kendisini) final cut çalıştırmak için gitmeye karar verişim...

Melek gibi adamım.

9 Kasım 2008 Pazar

Woody Allen filmi izleyince düşündüklerim:

Yazdıklarımın, çaldıklarımın ve çekeceklerimin anlaşılmasını istiyorum, bu yollarla anlatmak istediğim şeyler önemli, sadece ben ve bir kaç kişinin anlayabileceği marjinal ya da sıradışı şeyler değil. Her nefes alınmaya değerdir ve içimize çektiğimiz her nefes hayatın içindendir. Anlatmak istediklerim bir nefes kadar önemli. İnsanlar onları bir çırpıda kolayca içlerine çekebilmeli.


3 Kasım 2008 Pazartesi

keyifli bir gün

neden mi? En önemli nedeni verimli geçmesi. Sabah zamanında kalkıp güzel bir kahvaltı edilebildiği için, akbil doldurulduğu için, okulda güzel bir ders işlendiği için, beş dakikalık buluşma ayarlanarak dünya tatlısı kız öpülebildiği için, eve gelinince spora gidildiği için ve az önce duştan çıkan ben az sonra kendime güzel bir yemek hazırlayacağım için keyifli bir gün.

redd in şarkısıyla bir alakası yok. yine de değil bugün tam anlamıyla keyifli bir gün.

ayrıca ilham perilerim bu aralar benimle vakit geçirmeye pek bir hevesli, ben de onları olabildiğince iyi ağırlamaya çalışıyorum. Her şey bu küçük siyah defterle başladı, ne kadar da işime yarıyor.

Bu gün biraz da gevezeydim, türk sinema tarihinde izlediğimiz filmin (batsın bu dünya ) tetikleyici olaylarına kafayı takmıştım. Filmin kurgusu beni şaşırttı gerçekten.

Muslukçu bir türlü bitemedi. Remzi Abi ile bizimki arasındaki diyalogda uslub sorununu hallettim fakat hala hikayenin açık noktalarını kapatma özelliğine kavuşmuş değil ( uzun bir diyalog olacak, evet)

Yarın Dinamo Kadın Gönül Çapan Hocamın dersinde sunum yapacağım, yazın çektiğim filmi analiz etmemi istemişti hocam. Herkese ukala gözükeceğim ve düşününce seda gibi "çok ukalasın can" diye herkesin ortasında cümleler kurmaktan çekinmeyen arkadaşlarım yüzünden geriyor bu durum beni. Ben ukala değilim ki onlar çok alıngan sadece.

Neyse, yemeğimi yiyip yarın neler konuşacağım biraz düşüneyim. Acaba filmin kötü oluş nedenlerinin üstünde mi dursam yani hikayenin görsel olarak neden iyi yansıtılamadığından, o zaman da sanki, ne bileyim...

Bu arada ferzan özpetek'in yeni filmi kötü bence. Neden mi? Çünkü kafası karışık bir film, çok geveze bir kere, hayır çok diyalog yok, söylemek istediği çok şey var filmin ama o söylemek istediklerini sanki bir bütünün eşdeş parçalarıymış gibi yutturmaya çalışıyor izleyiciye, ben sevmedim (uygar şirin yazıları gibi oldu, özür dilerim). Ama filmde bir sahne vardı ki çok etkileyiciydi. Gözde filmden sonra şöyle sordu: Işıl Özgentürk'ün sana söylemeye çalıştığı bu muydu acaba? Evet sevgilim(sevgilimin bu blogdan haberi yok), evet arkadaşlar (evet siz okuyanlar, iki belki üç kişi) Işıl Hanım bana yaptığı eleştiriye bir örnek göstermek isteseydi o sahneyi izlememi söylerdi, eminim. Benim filmimde olması gereken ama benim üstünde durmadığım bühyük eksiklik tam olarak oydu. Sessizliğin gücünü mükemmel bir gün isimli filmdeki o sahnede çok net görüyoruz. Kullanılmalı, şiddetle teşvik edilmeli.
Fakat Gözde'nin "bence Ferzan Özpetek ile tarzınız benziyor" lafının üstüne gitmedim (hoşuma mı gitti acaba), gideceğim ( gitmeliyim).

Daha sonra burada "sinek" (muslukçudan sonra yazılacak olan) ile ilgili bir kaç düşüncemi paylaşacağım.