hastayım.
Hasta olduğumda ilahi bir etkiyle daha bir olgun daha bir ağır başlı oluyorum. 90 yaşında ölmek üzere ama huysuz bir ihtiyarın ağırbaşlılığından ve olgunluğundan bahsediyorum tabii. Ne kadar ağırbaşlı olabilirim ki. Arkadaşım bir keresinde sen daha cool daha sakin bir adam olmalıydın demişti. Gereksiz bir şekilde kafama takmıştım.
Mehmet Abi'nin dizisini izledim. Farklı olmak adına yaptığı bir kaç denemeyi sevmedim (son sahnedeki üç karakterin suratını ezerek ekrana sığdırması yanyana çok kötüydü bence). Özcan Deniz'e nasıl dayanıyor bilemiyorum. Ayrıca benim rolümü çalan adam da kötü oynuyor bence. Olsun böylesi daha iyi oldu. Kafam rahat, ve üniversite bitmeden bir kitap çıkarma hedefime doğru bir adım daha attım. "Muslukçu" hikayesi bitti. Nasıl oldu bilemiyorum ama anlatmak istediğim şey yine basit kaldı. Estetik açıdan "Çift Kağıt Hayat" daha iyidi. Aslında şu an uyuyor olmalıydım ki yarın sabah Gönül Çapan'ın dersine gidip ona hikayemi okutabileyim. Ama her ihtimalde hikayeyi ona okutamam henüz anneme okutmadım ve düzeltmeleri yapılmadı.
Oğuz Atay'ın "günlük isimli kitabını okuyorum. Çok güzel! Kendimle bağdaştırdığım çok nokta var kitapta. Ayrıca bilmediğim filmler ve kitaplar öğreniyorum. Belki bu yüzden çok sevdim kitabı. Övgü'nün sevgilisi nasıl kitaplar okuyor acaba diye merak ettim az önce? Çok ilginç gizemli, kimsenin bilmediği ama dünyanın en güzel kitaplarını okuyor ve okutuyormuş gibi geliyor bana. Beni sinir ediyor olabilir bu durum, ama sorun değil.
Hasta olduğum için spora gidemiyorum iştah zaten yok. Sabah annem sordu, nede nadam gibi kahvaltını etmiyorsun, kıvranıp duruyorsun? Şöyle cevap verdim: "Ben böyleyim anne, eğer iştahla yemek yiyen bir adam olsaydım sigorta şirketinde müdür olurdum. Bak selim ileriye!"
Dün gece televizyon izlerken trt2 deki Selim İleri'nin programına rastlamıştık ve ne kadar zayıfladığından çöktüğünden bahsetmiştik (onun ki yaşlılıktan tabii, biliyorum).
Gözde'nin facebookta koyduğum vidyosunu silmeliyim, benden daha fazla sevmiyor böyle şeyleri. Berberimi aramalıyım (salvador dali serigisi konusunda onu ekmek istemiyorum). Esra'ya filmin alt yazılı halini artık yollamalıyım (çok ayıp ettiğimi düşünüyorum). Bir de hikayemin son halinin bir çıktısını bir an önce almalıyım. Bu sefer karakaleme yollayacağım hikayemi. Çünkü şöyle bir şey istiyorum; hikayeyi ikiye bölsünler. (10 sayfa olduğu için tamamını bir sayıda yayımlamaları zor diye düşünüyorum) Can bir eskiz çizsin, ya da daha iyi bir ressam arkadaşım bilemiyorum, ama eskiz biraz hikayenin özeti gibi olsun. Eğer yayımlanırsa hikayenin yanında o da olsun, hikayem, tonuna uygun renkteki sayfalara basılsın...
gibi şeyler.
Hasta olduğumda ilahi bir etkiyle daha bir olgun daha bir ağır başlı oluyorum. 90 yaşında ölmek üzere ama huysuz bir ihtiyarın ağırbaşlılığından ve olgunluğundan bahsediyorum tabii. Ne kadar ağırbaşlı olabilirim ki. Arkadaşım bir keresinde sen daha cool daha sakin bir adam olmalıydın demişti. Gereksiz bir şekilde kafama takmıştım.
Mehmet Abi'nin dizisini izledim. Farklı olmak adına yaptığı bir kaç denemeyi sevmedim (son sahnedeki üç karakterin suratını ezerek ekrana sığdırması yanyana çok kötüydü bence). Özcan Deniz'e nasıl dayanıyor bilemiyorum. Ayrıca benim rolümü çalan adam da kötü oynuyor bence. Olsun böylesi daha iyi oldu. Kafam rahat, ve üniversite bitmeden bir kitap çıkarma hedefime doğru bir adım daha attım. "Muslukçu" hikayesi bitti. Nasıl oldu bilemiyorum ama anlatmak istediğim şey yine basit kaldı. Estetik açıdan "Çift Kağıt Hayat" daha iyidi. Aslında şu an uyuyor olmalıydım ki yarın sabah Gönül Çapan'ın dersine gidip ona hikayemi okutabileyim. Ama her ihtimalde hikayeyi ona okutamam henüz anneme okutmadım ve düzeltmeleri yapılmadı.
Oğuz Atay'ın "günlük isimli kitabını okuyorum. Çok güzel! Kendimle bağdaştırdığım çok nokta var kitapta. Ayrıca bilmediğim filmler ve kitaplar öğreniyorum. Belki bu yüzden çok sevdim kitabı. Övgü'nün sevgilisi nasıl kitaplar okuyor acaba diye merak ettim az önce? Çok ilginç gizemli, kimsenin bilmediği ama dünyanın en güzel kitaplarını okuyor ve okutuyormuş gibi geliyor bana. Beni sinir ediyor olabilir bu durum, ama sorun değil.
Hasta olduğum için spora gidemiyorum iştah zaten yok. Sabah annem sordu, nede nadam gibi kahvaltını etmiyorsun, kıvranıp duruyorsun? Şöyle cevap verdim: "Ben böyleyim anne, eğer iştahla yemek yiyen bir adam olsaydım sigorta şirketinde müdür olurdum. Bak selim ileriye!"
Dün gece televizyon izlerken trt2 deki Selim İleri'nin programına rastlamıştık ve ne kadar zayıfladığından çöktüğünden bahsetmiştik (onun ki yaşlılıktan tabii, biliyorum).
Gözde'nin facebookta koyduğum vidyosunu silmeliyim, benden daha fazla sevmiyor böyle şeyleri. Berberimi aramalıyım (salvador dali serigisi konusunda onu ekmek istemiyorum). Esra'ya filmin alt yazılı halini artık yollamalıyım (çok ayıp ettiğimi düşünüyorum). Bir de hikayemin son halinin bir çıktısını bir an önce almalıyım. Bu sefer karakaleme yollayacağım hikayemi. Çünkü şöyle bir şey istiyorum; hikayeyi ikiye bölsünler. (10 sayfa olduğu için tamamını bir sayıda yayımlamaları zor diye düşünüyorum) Can bir eskiz çizsin, ya da daha iyi bir ressam arkadaşım bilemiyorum, ama eskiz biraz hikayenin özeti gibi olsun. Eğer yayımlanırsa hikayenin yanında o da olsun, hikayem, tonuna uygun renkteki sayfalara basılsın...
gibi şeyler.